Türk lirası siyasal baskı ile yönlendirilebilirken, dövizin dalgalı kura bağlı olması Türk lirasının değer kaybetmesine sebep oluyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan son yıllarda sık sık bankalara ve merkez bankasına yüklenerek, faiz oranlarının düşürülmesini istiyor. Ancak bu siyasi müdahaleler sonrası her seferinde dolar ve Euro artış gösterirken, faiz düşünce Türk lirasının değeri düşüyor.  
 
Türk lirası siyasal baskı ile yönlendirilebilirken, dövizin dalgalı kura bağlı olması da Türk lirasının değer kaybetmesine sebep oluyor.  
 
Erdoğan, geçtiğimiz Ocak ayında İstanbul'da ekonomiyle ilgili yaptığı bir konuşmada, "Bana yatırım lazım, istihdam lazım, üretim lazım, ihracat lazım. Eğer bu dört başlık yoksa hiçbir şey yok, biz bununla övüneceğiz. Asıl iş faizi düşürmek suretiyle enflasyonu aşağıya çekmektir" dedi.
 
Tüm bu istemlerle yürütülen para politikası;  kendi para birimine yatırımcı çekmek isteyen ülkelerin enflasyon oranının üzerinde faiz vererek, yatırımı cazip kılması gerçeği ile çelişiyor.
 
Faizi düşürmek dövizi yükseltir, dövizi düşürürseniz de faiz yükselir. Ekonomiye taze kan girerse, üretirsek ve kaynaklarımızı verimli kullanırsak her ikisi de düşer.
 
Peki bir ülkede enflasyon son hızla neden yükselir, ülke parası nasıl hızla değer kaybeder bunları çok yönlü değerlendirmek lazım.  
 
Ülkemizde enflasyonu etkileyen en önemli faktör güvendir. İktidarın verdiği güven istikrarı sağlar. İstikrar ve güvenin oluşturduğu ortam ile ülkeye yatırım artar. Ancak makroekonomik dengeler güçlü olmazsa yatırım risk olarak görülebilir.
 
Finans sistemi içerisinde merkez bankaları, ellerindeki faiz, para basma ve döviz rezervi gibi araçlarla piyasadaki para arzını belirleyerek ekonomik dengelerin korunmasında kritik bir rol oynuyor. Bizde ise en ufak sorunda Merkez Bankası Başkanı görevden alınıyor ve Merkez Bankası Başkanı ile de istikrar sağlanamayınca enflasyonun önüne geçilemiyor.  
 
TCMB'nin diğer görev ve sorumlulukları finansal istikrar, döviz kuru rejimi, banknot basma ve ihraç imtiyazı ve ödeme sistemleri olarak sıralanıyor. Yine geçtiğimiz yıl içinde sürekli olarak basılan Türk lirası da enflasyonun bu şekilde hızla artmasına sebep oluyor. Piyasaya fazladan sürülen her bir Türk lirası paramızın değerini düşürüyor.
 
Hükumetin ve merkez bankasının para politikası nedeniyle değer kaybeden Türk lirasının yanı sıra, üretim yapılmaması, ikamesi olan malların ithal edilmesi, doğal kaynakların heba edilmesi enflasyonun artmasının en büyük sebepleri arasında yer alıyor.
 
TÜİK ve Merkez bankası verilerine göre Türkiye’de 2013-2017 yılları arasında verdiği cari açık 219,8 milyar dolar iken, 213 milyar dolarlık enerji ithalatı bu açığın en büyük kaynağını işaret ediyor.
 
Ülkemizde 93 gigawatt elektrik üretme kapasitesine sahip kurulu güç varken, sadece 15 gigawatt lık kısmının güneş ve rüzgâr enerjisinden elde edildiğini biliyor muydunuz?
 
Yine uzmanlar tarafından yapılan araştırmalarda Türkiye’nin Konsantre Güneş Enerjisi (CSP) yöntemi ile üretebileceği yıllık enerjinin 380 milyar kilowatt saat olduğu hesaplanmış durumda.
 

Siyasi istikrar, şeffaflık ve eşitlik politikası şart…  
 
Yukarıda da belirttiğim üzere, ülkemizde enflasyonun artmasına sebep olan en büyük etken iktidara olan güvensizlik. Peki bu güvensizlik nereden geliyor?
 
1996’da rastladığım ve varlığına emin olduğum Ergenekon ile başlayan paralel yapı iddialarının önce kabul sonra ret edilmesi. Kurunun yanında yaşların yanıp, çoğunlukla kuruların yanmaması…

Akabinde patlayan FETÖ ile ilgili mücadelenin yapılıyormuş gibi görülüp yapılmaması.  

15 Temmuz darbe girişiminin aslında amacına ulaşması. 15 Temmuz öncesinde FETÖ’nün zaten en üst düzey kademeleri ele geçirmiş olup, bu darbeyi sesi çıkan, kendisine uymayan, biat etmeyen bizleri susturmak ve görevden alıp kendinden olanı yerleştirmek için kullanması.  FETÖ ayıklamak adı altında FETÖ ile mücadele edenlerin ayıklanması,

15 Temmuz sonrası işten çıkartılanların yerine FETÖCÜ’lerin yerleştirilmesi. FETÖ ile mücadele edenlerle mücadele edilmesi.

Başta FETÖ’nün para kasası Fettah Tamince’ye dahi dokunulmaması ve ülkenin üst kademe yönetiminde, adliyesinde, tüm karar alma mekanizmalarının içinde yoğun şekilde FETÖCÜ’lerin hala ve güçlü şekilde yer alması.

ADALETİ OLMAYAN ÜLKENİN EKONOMİSİ BATAR!
Ülkemizin istikrarı için güven şarttır. Masum mağdurlardan oluşan mağdur ordusuna katılanların sayısı her geçen gün artmaktadır. FETÖ iltisaklı olanlara dokunulmamış, Zaman gazetesi aldı, Bankasya’da parası var diye insanlar hem FETÖCÜ ilan edilmiş hem de işlerinden alınmıştır. Ne gariptir ki Zaman Gazetesi’nin sahibi Fettah Tamince’ye dokunulmamış, üzerine yılın iş adamı ödülü ve ülkenin dört bir yanında dev ihaleler verilmiş, Bankasya’nın kurucuları ve üst düzey yöneticileri ise SPK’nın ve buna benzer yüksek mertebelerin başına getirilmiş, milletvekili yapılmıştır.  
 
Adalet ve hukuk sisteminin yerle yeksan edilmesi;  adaletsizliklerin arttırılması, mağdurun suçlu, suçlunun haklı bulunması da güvenin altına koyulmuş dinamittir… Adaleti olmayan ülkenin ekonomisi batar, devletin temeli adalettir.
 
İşte bizim ülkemizde güven unsurunu zedeleyerek istikrarı etkileyen sebepler bunlardır. Bu ülke insanı vatanı uğruna kuru ekmek soğan da yedi yemesini de bilir. Ancak ülkede masum mağdur ordusu oluşmuşsa, KHK adı altında masum kıyımı yapılıp FETÖ hala baş tacı yapılıyorsa, güven unsuru ve istikrarın oluşması söz konusu değildir. Tüm bu sorunlar, mağduriyetler olana kadar ülke istikrarını koruyordu. Ne zamanki güven tükendi, ümitler bitti,  o zaman enflasyonun da önüne geçilemedi.
 
Banu Barlas